9 Kasım 2014 Pazar

Kronik otit veya cerrahisi sonrasında oluşan dural kemik defektleri ve ensefalosel



Dural bone defects and encephalocele associated with chronic otitis media or its surgery

Ahmet Kızılay, İbrahim Aladağ, Yaşar Çokkeser, Orhan Özturan
Objectives: We investigated the incidence of dural bone defects and encephalocele following radical mastoidectomy or open cavity tympanoplasty.
Patients and Methods: We retrospectively evaluated 190 operations of 182 patients (97 males, 85 females; mean age 30.6 years; range 9-70 years) who underwent radical mastoidectomy (n=89) or open cavity tympanoplasty (n=101). Follow-up examinations included otomicroscopy. Patients with documented dural bone defects on examination or operation records were further evaluated by axial and coronal computed tomography scans of the temporal bone. Those with suspected encephalocele were studied by magnetic resonance imaging.
Results: Dural bone defects were detected in 17 patients perioperatively. Of these, 14 defects were associated with chronic otitis media. Three iatrogenic bone defects were induced during obliteration of lateral sinus thrombosis. The mastoid tegmen was the most common site of defects (41%) and the most common etiologic factor was cholesteatoma (84%). Encephalocele was detected in one patient in whom radical mastoidectomy with lateral sinus obliteration was performed due to lateral sinus thrombophlebitis. Encephalomalasia was found nearby the defect area in two patients.
Conclusion: Dural bone defects associated with chronic otitis media are not rare, the most common cause being cholesteatoma. Repair of dural lacerations requires watertight closure to prevent the occurrence of encephalocele.
Key words: Brain abscess/etiology; cerebrospinal fluid otorrhea/etiology; cholesteatoma/diagnosis/radiography; dura mater.

BOTOKS (BOTOX) UYGULAMALARI



Botox (Botulinum toksini), Clostridium botulinum adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Botoksun, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin saltnımını engelleyip, sinirler ile hedef organı arasındaki iletimi durduran bir etki mekanizması vardır. Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Laboratuvar ortamında da üretilebilinen bu madde uzun yıllar medikal tıpta değişik hastalıklarda kullanılmış olup günümüzde estetik amaçlı uygulamalar sınıfında oldukça popüler hale gelmiştir. 

Botoks'un etki mekanizmasından tıpta birçok alanda yararlanılmaktadır. Plastik cerrahi alanında ise genellikle mimik kaslarının hareketleri ile ortaya çıkan yüzdeki çizgilenmeleri azaltmak ve aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacı ile kullanılır. 

Botoks ile Kırışıklıklardan ve Çizgilerden Kurtulun 

Yüzümüzdeki bizi rahatasız eden kırışıklıklardan ameliyatsız kurtulmanın en kolay yöntemi olan botoks, 10 yıldır güvenli ve başarılı bir şekilde kozmetikte kullanıma girmiştir. 

Mimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki dinamik çizgilenmeler ortaya çıkar. En sık ortaya çıkan dinamik çizgiler, alın, kaşlar arası, göz kenarları ve ağız çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler kişiye daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir bakış ifadesi verir. 

Mimik kaslarına botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgiienmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır. 

Kozmetik ile uğraşan hekimler kırışıklıkların deri altında yer alan kasların kasılması sonucu derinin çekilmesiyle oluştuğunu söylemektedir. Bu kasların gevşemesi sonucunda kırışıklıklar azalır veya tamamiyle ortadan kalkar. Botoks tedavisine en iyi cevap veren kırışıklıklıklar alın çizgileri, göz etrafı kırışıklıkları ve kaşların arasındaki kırışıklıklardır. Botoks ayrıca gülme çizgileri, boyun ve çene kırışıklıklarının tedavisinde de kullanılabilir. Botoks tedavisine en iyi cevap veren kırışıklıklıklar alın, göz etrafı ve kaşların arasındaki kırışıklıklardır. Botoks ayrıca gülme çizgileri, boyun ve çene kırışıklıklarının tedavisinde de kullanılabilir. 

Botoks ile Kaşlarda Değişiklik Yapılabilir 

Kırışıklar dışında botoks, kişiye yorgun bir ifade veren kaş düşüklüğünün tedavisinde kaş şekillendirme (kaş kaldırma), kızgın ifadeye sebep olan kaş arası ve üstü kasılmaların giderilmesinde cerrahi uygulamalara alternatif olmaktadır. Botoks ile kaş şekillendirme işlemi sonrası kaşlar 1-4 mm seviyesinde kalkabilmektedir. 

Ucuz Sahte Markalı Botokslardan Kaçının 

Botöksla ilgili en önemli konulardan biri özellikle orjinal marka ve dozajlarda kullanılmasıdır. Piyasada çok çeşitli Uzakdoğu ve Çin malı Botokslar bulunmaktadır. Hastaların mutlaka çok ucuz ve farklı isimlerden kaçınması gerekir. 

Botoks etkisi kesinlikle GEÇİCİ olup etki süresi kişinin kendi metabolizmasına bağlı olarak 4 aydan 6 aya kadar sürebilmektedir. Ayrıca uygulama sıklığı ile bu süre daha da uzayabilmektedir.Bilinmesi gereken diğer bir nokta botoks etkisi geçtikten sonra uygulama öncesi duruma dönüleceği ve hiçbir şekilde daha kötü durumun oluşmayacağıdır. 

Botoks uygulamaları uzun zamandır yapılmakta olup bugüne kadar ciddi bir yan etki resmi olarak yayınlanmamış olmakla birlikte uygun olmayan doz ve yanlış uygulamalarla istenmeyen ve fakat kesinlikle hiçbir şey yapılmasa dahi geçici yan etkiler olabilmektedir. Toksin çok düşük miktarlarda enjekte edildiği için, tedavi güvenli, yan etkiler minimaldir. En sık yan etki uygulama alanlarında olabilecek oldukça küçük morarmalardır. Diğer bir yan etki göz kapaklarında ve kaşta olabilecek düşmeler olup düzeltme tedavisi ile çok çabuk giderilebilmektedir. Ayrıca uygulamalar sonucunda düzeltme uygulaması ile giderilebilen asimetrik kaş kalkmaları görülebilmektedir. 

Botoks Felç mi Eder? 
Botoksun etkisi kalıcı değildir, ortalama 6 ay kadar sürer. Dolayısıyla kalıcı bir felçten söz etmek mümkün değildir. Mekanizmasında ise kasa verilen iletiyi geçici bir süre durdurur. Bu sayede mimik kaslarımızı yeteri kadar oynatamayız ve buradaki kırışıklıklar silinir. 

Botoks ile İfadesiz Yüz? 
Bu düşünce son derece yanlış bir anlayıştır. Doğal Botoks uygulamaları ile kaslarınızı Botoksa rağmen oynatabilirsiniz. Dolayısıyla kimse bu durumu fark etmeyecektir. Ancak bazı hastalar hiç kaslarının hareket etmesini istemeyebilir. Bu durumda daha fazla dozlarla enjeksiyon yapılır. 

Yan Etkisi Nelerdir? 
Botox un bilinen hiç yan etkisi yoktur. Etkisi sadece uygulama bölgesiyle sınırlıdır, 24 saat içerisinde vücuttan atılır ve en önemlisi maksimum etkisi yani kaslardaki gevşeklik 6 aydır. Uygulama anında iğneye bağlı kızarıklıklar ise kısa bir süre sonra geçecektir. 

Botoks ile Aşırı Terleme Tedavisi 
Botoksun diğer bir uygulama alanı ise aşırı terleme ve buna bağlı değişik rahatsızlıkların giderilmesidir. Koltuk altı, el ve ayaklarda yoğunlaşan ve tıp dilinde "hiperhidrozis" olarak adlandırılan terleme hastalığına karşı botoks son yıllarda oldukça fazla kullanım alanı bulmuştur. 

Stres/ emetikler, insülinler gibi uyaran ilaçlar, tiroid bezinin aşırı çalışması, böbrek üstü bezi hastalıkları, menopoz, hipoglisemi, şişmanlık, bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan ilaçlar ve hormonlar terlemenin başlıca nedenleri arasında bulunmaktadır. Bazen yapısal olarakda çok fazla terleme gözükebilir. 

Terlemenin yoğun olduğu deri altına çok az miktarda enjekte edilen botoks, ter bezlerine ulaşan sinirlerin çalışmasını geçici süre bloke ederek ter üretimini engelliyor. 

Botoks, çok ince uçlu iğnelerle terleyen bölgeye sık aralıklarla uygulanır. Uygulamadan sonraki ilk hafta içerisinde iyileşme gözlenir. Botoksun etkisi genellikle 6 ile 8 ay sürer, etki geçmeye başladığında ikinci uygulama yapılır." Kişiye bağlı olarak ter bezlerinden aşırı ter salgılanmasını belli bir sürelik durdurmak ve böylece öBotox (Botulinum toksini), Clostridium botulinum adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Botoksun, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin saltnımını engelleyip, sinirler ile hedef organı arasındaki iletimi durduran bir etki mekanizması vardır. Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Laboratuvar ortamında da üretilebilinen bu madde uzun yıllar medikal tıpta değişik hastalıklarda kullanılmış olup günümüzde estetik amaçlı uygulamalar sınıfında oldukça popüler hale gelmiştir. 

Botoks'un etki mekanizmasından tıpta birçok alanda yararlanılmaktadır. Plastik cerrahi alanında ise genellikle mimik kaslarının hareketleri ile ortaya çıkan yüzdeki çizgilenmeleri azaltmak ve aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacı ile kullanılır. 

Botoks ile Kırışıklıklardan ve Çizgilerden Kurtulun 

Yüzümüzdeki bizi rahatasız eden kırışıklıklardan ameliyatsız kurtulmanın en kolay yöntemi olan botoks, 10 yıldır güvenli ve başarılı bir şekilde kozmetikte kullanıma girmiştir. 

Mimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki dinamik çizgilenmeler ortaya çıkar. En sık ortaya çıkan dinamik çizgiler, alın, kaşlar arası, göz kenarları ve ağız çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler kişiye daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir bakış ifadesi verir. 

Mimik kaslarına botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgiienmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır. 

Kozmetik ile uğraşan hekimler kırışıklıkların deri altında yer alan kasların kasılması sonucu derinin çekilmesiyle oluştuğunu söylemektedir. Bu kasların gevşemesi sonucunda kırışıklıklar azalır veya tamamiyle ortadan kalkar. Botoks tedavisine en iyi cevap veren kırışıklıklıklar alın çizgileri, göz etrafı kırışıklıkları ve kaşların arasındaki kırışıklıklardır. Botoks ayrıca gülme çizgileri, boyun ve çene kırışıklıklarının tedavisinde de kullanılabilir. Botoks tedavisine en iyi cevap veren kırışıklıklıklar alın, göz etrafı ve kaşların arasındaki kırışıklıklardır. Botoks ayrıca gülme çizgileri, boyun ve çene kırışıklıklarının tedavisinde de kullanılabilir. 

Botoks ile Kaşlarda Değişiklik Yapılabilir 

Kırışıklar dışında botoks, kişiye yorgun bir ifade veren kaş düşüklüğünün tedavisinde kaş şekillendirme (kaş kaldırma), kızgın ifadeye sebep olan kaş arası ve üstü kasılmaların giderilmesinde cerrahi uygulamalara alternatif olmaktadır. Botoks ile kaş şekillendirme işlemi sonrası kaşlar 1-4 mm seviyesinde kalkabilmektedir. 

Ucuz Sahte Markalı Botokslardan Kaçının 

Botöksla ilgili en önemli konulardan biri özellikle orjinal marka ve dozajlarda kullanılmasıdır. Piyasada çok çeşitli Uzakdoğu ve Çin malı Botokslar bulunmaktadır. Hastaların mutlaka çok ucuz ve farklı isimlerden kaçınması gerekir. 

Botoks etkisi kesinlikle GEÇİCİ olup etki süresi kişinin kendi metabolizmasına bağlı olarak 4 aydan 6 aya kadar sürebilmektedir. Ayrıca uygulama sıklığı ile bu süre daha da uzayabilmektedir.Bilinmesi gereken diğer bir nokta botoks etkisi geçtikten sonra uygulama öncesi duruma dönüleceği ve hiçbir şekilde daha kötü durumun oluşmayacağıdır. 

Botoks uygulamaları uzun zamandır yapılmakta olup bugüne kadar ciddi bir yan etki resmi olarak yayınlanmamış olmakla birlikte uygun olmayan doz ve yanlış uygulamalarla istenmeyen ve fakat kesinlikle hiçbir şey yapılmasa dahi geçici yan etkiler olabilmektedir. Toksin çok düşük miktarlarda enjekte edildiği için, tedavi güvenli, yan etkiler minimaldir. En sık yan etki uygulama alanlarında olabilecek oldukça küçük morarmalardır. Diğer bir yan etki göz kapaklarında ve kaşta olabilecek düşmeler olup düzeltme tedavisi ile çok çabuk giderilebilmektedir. Ayrıca uygulamalar sonucunda düzeltme uygulaması ile giderilebilen asimetrik kaş kalkmaları görülebilmektedir. 

Botoks Felç mi Eder? 
Botoksun etkisi kalıcı değildir, ortalama 6 ay kadar sürer. Dolayısıyla kalıcı bir felçten söz etmek mümkün değildir. Mekanizmasında ise kasa verilen iletiyi geçici bir süre durdurur. Bu sayede mimik kaslarımızı yeteri kadar oynatamayız ve buradaki kırışıklıklar silinir. 

Botoks ile İfadesiz Yüz? 
Bu düşünce son derece yanlış bir anlayıştır. Doğal Botoks uygulamaları ile kaslarınızı Botoksa rağmen oynatabilirsiniz. Dolayısıyla kimse bu durumu fark etmeyecektir. Ancak bazı hastalar hiç kaslarının hareket etmesini istemeyebilir. Bu durumda daha fazla dozlarla enjeksiyon yapılır. 

Yan Etkisi Nelerdir? 
Botox un bilinen hiç yan etkisi yoktur. Etkisi sadece uygulama bölgesiyle sınırlıdır, 24 saat içerisinde vücuttan atılır ve en önemlisi maksimum etkisi yani kaslardaki gevşeklik 6 aydır. Uygulama anında iğneye bağlı kızarıklıklar ise kısa bir süre sonra geçecektir. 

Botoks ile Aşırı Terleme Tedavisi 
Botoksun diğer bir uygulama alanı ise aşırı terleme ve buna bağlı değişik rahatsızlıkların giderilmesidir. Koltuk altı, el ve ayaklarda yoğunlaşan ve tıp dilinde "hiperhidrozis" olarak adlandırılan terleme hastalığına karşı botoks son yıllarda oldukça fazla kullanım alanı bulmuştur. 

Stres/ emetikler, insülinler gibi uyaran ilaçlar, tiroid bezinin aşırı çalışması, böbrek üstü bezi hastalıkları, menopoz, hipoglisemi, şişmanlık, bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan ilaçlar ve hormonlar terlemenin başlıca nedenleri arasında bulunmaktadır. Bazen yapısal olarakda çok fazla terleme gözükebilir. 

Terlemenin yoğun olduğu deri altına çok az miktarda enjekte edilen botoks, ter bezlerine ulaşan sinirlerin çalışmasını geçici süre bloke ederek ter üretimini engelliyor. 

Botoks, çok ince uçlu iğnelerle terleyen bölgeye sık aralıklarla uygulanır. Uygulamadan sonraki ilk hafta içerisinde iyileşme gözlenir. Botoksun etkisi genellikle 6 ile 8 ay sürer, etki geçmeye başladığında ikinci uygulama yapılır." Kişiye bağlı olarak ter bezlerinden aşırı ter salgılanmasını belli bir sürelik durdurmak ve böylece ö

Koku ve Tat Alma Bozuklukları



Koku ve tad alma ne işe yarar?
 
Koku ve tad alma yaşam açısından önemlidir. Çünkü bize zehirli yiyecekleri, gazları ve dumanları zamanında haber verirler. Koku alma duyusu tehlikeyi uzaktan ve çok önceden haber verir. Tad alma ise dil köküne değen zehirli maddeleri fark ederek kusma refleksini uyararak bizi korur. Aşcılar ise mesleklerini tad ve koku alma duyularını kullanarak yaparlar. Dünyada her 20 milyon kadar insanın koku ve tad almasından rahatsız olduğu sanılmaktadır. 

Koku ve tad alma duyuları nasıl çalışırlar? 
Bu duyular elektrokimyasal olaylar aracılığı ile işlev görürler. Koku havada uçabilecek kadar küçük moleküllerin burun içine girip sinir uçlarını uyarmasıla çalışır. Burundaki koku alma hücreleri yemek veya parfum kokuları gibi kokularla uyarılılırlar. Bu hücreler burun boşluğunun en üst kısmında özel bir bölgede beyinle direkt bağlantı halinde bulunurlar. Tad alma ise dil üzerindeki 200-250 tane tad tomurcuğunun içine tükürük tarafından ayrışıma uğramış kimyasal maddelerin girmesiyle başlar. Daha sonra burada oluşan bilgiler sinirlerle beyine taşınırlar. Bu sırada binlerce kimyasal olay olup biter. Genel olarak dil 4 farklı ana tadı algılıyabiliyor. Bunlar tatlı, tuzlu, acı ve ekşi tadlar. Son yıllarda Çin mutfağında asırlardır kullanılan umami tadının da dilimiz tarafından ayırtedilebildiği ortaya çıktı. Tatlı dilin ucu, acı dilin kökü, ekşi ve tuzlu dilin yan kısımları tarafından ayırdedilir. Dil 4 veya 5 tadı ayırdebilirken beyin yüzlerce sıfatla bu tadların karışımını değerlendirmektedir. Beyin buruk, kekremsi veya saman gibi diye karmaşık tanımlamalar yapmaktadır. Lezzet ise tad ve koku duyularının ortak çalışmasıyla algılanır. Burada koku alma lezzeti ayırdetme görevinin %70-80 gibi önemli bir kısmını üstlenir. Bu nedenle burun tıkalı olduğunda tadları almakta güçlük çekilir. Böceklerin tad alma duyuları insanlarınkinden fala gelişmiştir. Ayaklarında ve antenlerinde tad alma hücreleri vardır . Balıklarınki ise yüzgeçlerindedir. 

Koku ve tad alma neden bozulur? 
Koku ve tad almayı bozan çok sayıda hastalık vardır. Bunların başında üst solunum yolu enfeksiyonları, burun ve sinüslerdeki polipler ve kafa travmaları gelir. Hormon hastalıkları ve dişle ilgili sorunlar da koku ve tad almamızı etkileyebilir. Yaşlılıkla özellikle 60 yaşından sonra bu duyuda azalma olmaktadır. Kadın erkek arasında bu konuda da fark vardır. Kadınların kendilerini ve çocuklarını zehirlenmelerden koruyabilmeleri için erkeklerden daha iyi koku aldıkları anlaşılmıştır. Yıllar boyunca böcek ilaçları gibi kimyasal maddeler soluyanlarda da koku alma duyusu kaybolmaktadır. Sigara da aynı etkiyle koku ve tad alma duyusunu bozar. Sigara bırakıldıktan sonra bu duyular yavaş yavaş geri gelmektedirler. İlaçlarda koku tad almayı bozabilirler. Yüz bölgesine kanser nedeniyle yapılan şua tedavilerinden sonra ve bazı nörolojik hastalıklarda da koku ve tad alma duyuları zarar görmektedir. 

Koku ve tad alma bozukluklukları nasıl anlaşılır? 
Bu hastaların şikayetleri, ayrıntılı burun boğaz muayeneleri değerlendirilerek gerekirse MR gibi ileri görüntüleme yöntemleri kullanılarak tanıya gidilir. Gelişmiş araştırma merkezlerinde değişik konsantrasyonlarda koku ve tad maddeleri ile çok özel testler yapılarak tanıya yardımcı olunmaktadır. Tad ve koku alma bozuklukları nasıl tedavi edilirler? Tedavi tanının konulmasıyla daha başarılı bir şekilde yapılabilir. Bazen alınmakta olan bir ilacın kesilmesi bile sorunu çözmeye yatmektedir. Üst solunum yolları enfeksiyonlarının iyi tedavi edilmeleri gerekmektedir. Koku almaya burundaki polipler neden oluyorsa bunların ortadan kaldırılması sorunu çözmeye yetmektedir. Bazı viral hastalıklar ve ciddi kafa travmaları kalıcı koku alma sorunlarına neden olabilmektedirler.

Burun tıkanıklığının nedenleri nelerdir?



  • Fizyolojik burun tıkanıklıkları:
  • Nazal siklus
  • Pozisyonel burun tıkanıklığı
  • Püberte ve menstürasyon
  • Psikosomatik faktörler
  • Konjenital (doğumsal) patolojiler:
  • Koanal atrezi
  • Nazal dermoid
  • Yarık damak ve dudak
  • Nazal gliom
  • Ensefalosel
  • Nazal aplazi
  • Enfeksiyöz patolojiler:
  • Enfeksiyöz rinitler
  • Alerjik rinitler
  • Vazomotor rinitler
  • Travmatik patolojiler:
  • Eksternal burun deformiteleri
  • Septal deviasyon
  • Septal hematom
  • Septal abse
  • Septal perforasyon
  • Tümöral patolojiler:
  • Benign (iyi huylu) tümörler
  • Malign (kötü huylu) tümörler
  • Diğer sebepler:
  • Nazal polip
  • Antrokoanal polip
  • Adenoid vejetasyon
  • Yabancı cisim
  • Konka hipertrofisi ve konka bülloza
  • Dar burun sendromu
  • Alar kollaps

Yapısal bozukluklar neden ve nasıl oluşur? 
Yapısal bozukluklar ya doğumsal ya da sonradan kazanılmıştır. Koanal atrezi, yarık damak ve dudak gibi doğumsal yapısal bozukluklar, anne karnındaki bebeğin gelişimi sırasında bu organların gelişimlerinin tamamlanamaması nedeni ile oluşurlar. Buna karşın sonradan kazanılan yapısal bozukluklar daha çok bir travma sonucunda meydana gelirler. Bazen bu travmalar direkt olarak dışardan buruna olabileceği gibi, bazen de özellikle estetik amaçlı yapılan cerrahi müdahaleler burunda yapısal bozukluklara neden olabilir. 

Çocuğumun burnu geniz eti yüzünden tıkalı olabilir mi? 
Evet, özellikle genizdeki lenfoid dokunun büyümesi ile oluşan geniz eti, çocuklarda sıklıkla burun tıkanıklığı nedeni olabilmektedir 

Sorun geniz eti ise bunu nasıl anlarım ve ne yapmalıyım? 

Geniz etinin en sık görülen semptomu (belirtisi) burun tıkanıklığıdır. Buna ilaveten ağız açık uyuma, horlama, özellikle saçlı deri ve baş çevresinde terleme ve hatta uykuda nefes kesilmeleri gözlemlenebilir. Geniz eti problemi olan çocuklarda tipik adenoid yüzü gelişir. Bu durumda çocukta uzun yüz, üst dudakta yukarı çekme ve üst kesici dişlerin açıkta olması vardır. Bu çocuklarda sık üst solunum yolu enfeksiyonları görülür. Burun tıkanıklığına veya sekonder paranazal sinüs enfeksiyonlarına bağlı baş ağrıları olabilir. Geniz etinin, östaki kanalının ağzını tıkaması sonucunda orta kulakta sıvı birikimi ve kulak zarında çökme olabilir. Bunun sonucunda da işitme azlığı ortaya çıkar. Tanıda endoskopik muayene çok değerlidir. Ayrıca yan boyun grafileri de tanıda yardımcı olabilir. 

Geniz eti ameliyatı gerekli mi? 
Geniz etinin tedavisi öncelikle medikaldir. Ancak aşırı büyük geniz etinde ve medikal tedavinin başarısız olduğu durumlarda cerrahi müdahale kaçınılmazdır. Genellikle geniz eti operasyonları, 2 yaşından itibaren ve genel anestezi altında yapılmaktadır. 

Ya burun tümörü veya başka yabancı cisim varsa? 
Burun tümörleri nadiren görülür. Ancak hem nadir görülmeleri hem de bulguların enflamatuar hastalıkları çok taklit etmesi nedeniyle genellikle geç teşhis edilirler. Bu nedenle, burun tıkanıklığı, kanama ve ağrının uzun süreli ilaç tedavisine rağmen devam etmesi durumunda tümör olabileceği akla gelmelidir. Burun yabancı cisimleri genellikle çocuklarda ve debil hastalarda görülürler. Bu yabancı cisimlerin çoğunluğu cansız olmasına rağmen bazen parazit ve larva gibi canlı yabancı cisimler de görülebilir. Yabancı cisimler genellikle tek taraflı burun tıkanıklığı ile birlikte kötü kokulu, kanlı veya iltihaplı burun akıntısı ile karşımıza çıkarlar. Eğer sinüzite yol açmışsa baş ağrısı da olabilir. Yabancı cisim şüphesi durumunda derhal bir kulak burun boğaz uzmanına başvurulmalıdır. Tedavisi yabancı cismin burundan çıkartılması ile gerçekleştirilir 

Neden grip olunca burnumuz akar? 
Gribin erken döneminde geçici bir vazokonstrüksyon (damarlarda kasılma) olur. Bunu vazosilatasyon (damarlarda gevşeme), ödem ve serömüsinöz glandların aşırı sekresyonu takip eder. Burunun temizleme mekanizmasınında mikrolar tarafında tahrip edilmesi sonucunda burun akıntısı oluşur. 

Sinüzit olduğumu nasıl anlarım? 
Sinüzitin semptomları tutulan sinüse ve hastalığın dönemine bağlıdır. En sık görülen semptom bir üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben ortaya çıkan ağrıdır. Ağrı akut sinüzitin önemli bir bulgusudur. Kronik sinüzitler genellikle ağrı yapmazlar. Akut sinüzitte genellikle tek veya çift taraflı iltihaplı bir burun akıntısı vardır. Geniz akıntısına bağlı olarak boğaz ağrısı ve öksürük de bulunabilir. Bunun dışında burun tıkanıklığı ve ateş ya da halsizlik gibi sistemik bulgular akut sinüzitte bulunmaktadır. 

Ne yapmalıyım? 
Sinüzit tedavisi medikal ya da cerrahidir. Yukarıda belirtilen semptomların varlığı durumunda derhal bir kulak-burun-boğaz uzmanına başvurmalısınız. Cerrahi tedavi akut sinüzitlerde genellikle gerekmez. Ancak kronik sinüzitlerde, komplikasyonlu vakalarda ve uygun süreli medikal tedaviye yanıt vermeyen vakalarda cerrahi yapılmalıdır. 

Burnum alerji yüzünden tıkanıyorsa nasıl anlarım? Ne yapılmalıdır? 
Alerjik rinitin semptomları enfeksiyöz rinitten farklıdır. Hapşırık, burun tıkanıklığı, sulu ve bol bir burun akıntısı, burunda, gözde veya damakta kaşıntı sık görülen alerji semptomlarıdır. Ateş veya başka bir sistemik belirti yoktur. Tanı konulabilmesi için kulak burun boğaz muayenesi sonrası bazı laboratuar testleri (burun salgısında alerji hücre bakılması, kanda IgE, deri testleri ve diyet testleri) yapılmalıdır. Alerjik rinitin tedavisi temel olarak üç kısımdan oluşur. Bunlar: 
Alerjenden korunma 
İlaç tedavisi 
İmmünoterapi 

Deviasyon denen hastalık nedir? Nasıl gelişir? Nasıl tedavi edilir? 
Deviasyon, burun orta bölümünün orta hattan sağa ya da sola doğru kaymasıdır. Son derece sık rastlanılan bir durumdur. Ancak çoğu zaman burun fonksiyonlarını bozacak şiddette olmayabilir. Oluşmasında travma önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle septum deviasyonu olan hastaların çoğunda eksternal burun deformiteleri de vardır. Daha önce travma yaşamamış hastalarda burun çevresindeki kemiklerle, septum gelişimindeki orantısızlık rol oynar. Deviasyonun tedavisi cerrahidir. Ameliyat endikasyonu koymak için tıkanıklığın deviasyona bağlı olduğundan emin olmak gerekir 

Anti-alerji ilaçlarını kullanırken nelere dikkat etmeli? 
Alerji tedavisinde antihistaminikler, sempatomimetikler ve kortikosteroidler kullanılır. Antihistaminiklerin en önemli yan etkileri sedasyon, ağız kuruluğu, çarpıntı, disüri (idrar yaparken zorlanma), hipertansiyon ve göz içi basıncının artmasıdır. Ancak yeni kuşak antihistaminiklerde bu yan etkilerin oranı oldukça azalmıştır. Dekonjestan etkileri nedeniyle alerjik rinit tedavisinde kullanılan sempatomimetikler, lokal veya sistemik olarak kullanılabilir. Sistemik kullanımları sonucu taşikardi, hipertansiyon ve sinirlilik yapabilir. Lokal topikal kullanımlarında bu sistemik etkiler önemli derecede azalsa bile rebaund rinit komplikasyonu nedeniyle uzun süre kullanılmamalıdır.

Geniz akıntısı nedir?


Geniz akıntısı burundan geriye, boğaza doğru değişik kıvamda ve miktarda salgı akmasıdır. Akıntı normal fizyolojik aktivite sonucunda da olmaktadır. Bazı hastalıklar sonucunda akıntı değişime uğradığından, kişi rahatsızlık hissetmektedir. 

Neden meydana gelir? 
Öncelikle normal burun ve sinüs fonksiyonlarının bilinmesi gerekmektedir. Burun ve sinüsler salgı yapan hücreler içermektedir. Bu hücreler yapışkan ve sulu özellikte salgı üretmektedir. Bu salgı havayı nemlendirir, içerisinde mikroplara karşı antikor denen proteinler barındırır. Miktarı günde 250-500 cc kadardır. Mukus (salgı) örtüsü tüm sinüs ve burun içi dokuların üzerini örtmektedir. Bu mukus örtüsü hava yoluyla burun içi ve sinüslere ulaşan organik (bakteri, polen) ve inorganik (toz parçacıkları) maddeleri tutmaktadır. Bu salgının kalınlığı 0.2-0.8 mm'dir. Eğer bu mukus örtüsü sürekli olarak yerinde durursa, üzerine yapışmış olan bakteriler üremeye başlar ve enfeksiyona yol açar. Bu nedenle normalde sürekli olarak üretilen bu salgının ortamdan uzaklaştırılması gerekir. Bu görevi burun ve sinüsleri örten hücrelerde bulunan mikroskopik tüycükler yerine getirir. Saniyede 12 kez itme hareketi yapan bu tüycükler mukus örtüsünü dakikada 3-25 mm'lik hızla ilerletir. Bu taşıma işlevi burun ve sinüslerden genize doğrudur. Mukus salgısı genizden aşağı doğru iner ve yutulur. Normalde bu işlevler bizi rahatsız etmez. 

Geniz akıntısının anormal olmasının nedeni nedir? 
Anormal akıntı, normal fonksiyonların bozulması sonucunda karşımıza çıkar. Bozukluk çeşitli şekillerde olabilmektedir: Salgı azalması, salgının aşırı derecede koyulaşması, salgının aşırı derecede artması, salgının enfekte karakter kazanması, salgının taşınmasının bozulması gibi. Fonksiyonların bozulmasına birçok faktör neden olmaktadır. Ortam havasının kuru olması, enfeksiyonlar, salgı hücrelerinin yapısının değişmesi, salgıyı taşıyan tüycüklerin fonksiyonunun bozulması, salgı kontrolünü yapan sinirsel uyarıların bozulması, soğuk hava, parlak ışık, alerji, bazı besinler ve baharatlar, gebelik, hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları, bazı ilaçlar, genetik bozukluklar (hareketsiz tüycük sendromu) ve burun içi anatomik yapılardaki değişiklikler. Alerjik burun hastalıkları ve soğuk algınlığının başlangıcında mukus salgısı şeffaf ve bol miktarda olmaktadır. Soğuk algınlığının ilerlemiş aşamalarında salgı koyulaşıp sarı veya yeşil renge dönüşebilir. Bu durum bakteriyel bir enfeksiyonun (sinüzit) belirtisidir. Burundan gelen sarı-yeşil renkli akıntı, burun içine kaçırılmış yabancı cisimlere de (fasulye, bezelye, kâğıt, oyuncak parçası vb.) bağlı olabilir. Yabancı cisim sorunları özellikle çocuklarda görülür. 
Salgı neden azalır? 
Çevresel faktörler: Hava kirliliği (sigara dumanı, endüstriyel dumanlar, egzoz gazları), özellikle kışın klima ve kaloriferle ısınma sonucunda havanın kuruması Yapısal bozukluklar: 

Burun orta bölmesinin aşırı eğriliklerinde hava akımının mukozayı kurutabilmesi 

Sinüzit 

Yaş: Yaş ilerledikçe mukoza yapısının değişerek, daha az ve kıvamlı salgı üretilmesi 

Anormal salgı belirtileri nelerdir? 
Salgı azalmış veya kıvamı artmışsa, kişi normalde farkına varmadan yuttuğu salgıyı hissetmeye başlar. Yutkunma sırasında takılma hissi, sürekli yutkunmaya çalışma, boğazını temizleme ihtiyacı görülebilir. 

Alerjik hastalıklarda bol miktarda sulu ve köpüklü salgının genizden aktığı hissedilir. Ayrıca aynı özellikteki salgı burundan dışarıya da akar. 

Sinüzitlerde hem genizden aşağıya hem de burundan dışarıya daha kıvamlı, sarı-yeşil, bazen kanlı ve kötü kokulu akıntı olur. 

Bu belirtiler varsa ne yapmalı? Tedavisi nedir? 
Öncelikle anormal salgının hangi nedene bağlı olduğu saptanmalıdır. Teşhisin konmasında detaylı bir kulak-burun-boğaz muayenesi yapılır. Gerektiğinde radyolojik tetkikler ve diğer tıp branşlarından (alerji uzmanı) destek istenir. Salgının azalması veya kıvamının artmasına bağlı durumlarda çevre şartlarının düzenlenmesi (hava kirliliğinden uzaklaşma, sigaranın bırakılması, ortam havasının nemlendirilmesi), kişinin aldığı sıvı miktarının arttırılması, burun içerisinin serum fizyolojik ve özel olarak hazırlanmış deniz sularıyla nemlendirilmesi ve belirli süreyle salgı yumuşatıcı ilaçların kullanılması önerilir. Alerjik hastalık varsa ve alerjiye neden olan faktör biliniyorsa, öncelikle ortamdan uzaklaşılır veya uzak durulur. Alerji uzmanı tarafından hiposensitizasyon (aşı tedavisi) yapılabilir. Alerjiyi kontrol altına almak için çeşitli ilaçlar (antihistaminikler, dekonjestanlar, cromolyn ve steroidli burun spreyleri) kullanılabilir. Antihistaminikler özellikle salgı ve kaşıntıyı azaltıcı etkileri için kullanılır, ancak salgı kıvamını arttırıcı etkileri de olabilmektedir. Dekonjestanlar kan basıncının, prostat büyümesine bağlı şikayetin ve göz içi basıncın artmasına yol açabilmektedir. Steroidli spreyler uzun süre sorunsuz kullanılabilmektedir. Sinüzite bağlı salgı problemlerinde öncelikle sinüzitin tedavisi yapılır. Yeni başlamış bir sinüzit ilaçlarla (antibiyotikler, ağızdan alınan dekonjestanlar, burun spreyleri) tedavi edilir. Eğer kronik bir sinüzit durumu varsa sorunun operasyonla düzeltilmesi gerekebilir.

Yükseklik ve Uçak Yolculuğu


Barotravma nedir? 
Dalma işlemi çoğu zaman masum bir işlem olarak görülse de kulak-boğaz-burun açısından zaman zaman istenmeyen handikaplara sahip olmaktadır. Gerek dalma sırasında, gerekse uçakla irtifa alma ya da kaybetme sırasında burun gerisinde (Nazofarenks bölgesinde) bulunan östaki boruları basınç altında kalır. Bu tüpler içi kıkırdak dışı yumuşak damaktaki kaslara yapışık, orta kulak ile geniz boşluğunu birbirine bağlayan kanallardır. Ani basınç değişikliği durumlarında (uçakta ani irtifa değişiklikleri ya da dalarken ani dibe gitmeler/yüzeye çıkmalar) barometrik basınç oluşturur. Bu olay sonrası meydana gelen zararlara BAROTRAVMA zararları denir. Bu barometrik değişiklikler eğer östaki borusu herhangi bir nedenden dolayı kapalı ise; orta kulak, kulak zarı, işitme kemikçikleri, orta kulaktaki havalı boşluklar ve hatta iç kulak etkilenebilir. Yükselme sırasındaki orta kulak basıncı çevresel duruma uygun olarak azalmaya başlar, ancak alçalma sırasında ters mekanizmalar işlemeyebilir. Bu durum östaki borusunun geniz tarafındaki deliğinde ödeme ve şişliğe neden olur. Bu şişlik bir valv mekanizması gibi çalışarak deliğin bulunduğu bölgede daha büyük bir atmosferik basınç oluşturur. Artan basınç ise orta kulağa daha az hava girmesine neden olur. Orta kulakta azalan hava basıncı kulak zarında çökmeye ve orta kulak mukozasında enflomasyona (şişmeye) yol açar. Bu negatif basınç düzeltilmezse orta kulak mukozası seroz bir sıvı üretir ve kulakta birikmeye başlar. Bazen bu sıvı içine küçük kanamalar da olabilir. Ani basınç değişikliklerinde, bu duruma hemen uyum sağlayamayan kulak zarında delinmeler olabilir. Hastalar şiddetli kulak ağrısı, işitme kaybı, çınlama hisseder. Orta şiddette bazı olgularda hastalık mastoid kavite dediğimiz, orta kulağın peteksi dokusuna yerleşebilir. Bu durum daha ilerde zaman zaman orta kulak enfeksiyonları ile seyreden, çoğunlukla da işitme kaybının olduğu kronik bir forma dönebilir. Kulakta oluşan zararlar bu kadarla da bitmeyebilir. Orta kulağı iç kulaktan ayıran çok küçük iki pencere vardır. Bu pencerelerin üzerinde de zar bulunur. Bazen sözkonusu basınç değişiklikleri bu küçük zarların da yırtılmasına veya basınç altında kalmasına neden olabilir. Bu durum da perlenf dediğimiz iç kulak sıvılarının orta kulağa akmasına neden olur. Hasta özellikle pozisyon değişikliklerinde ani baş dönmesi atakları geçirir. Denizde belli bir derinlikte bunları yaşayan kişi hızla su yüzüne çıkmak isteyeceğinden vurgun yiyebilir. Oryantasyonunu kaybedeceği için daha derine fark etmeksizin inebilir. Hayati birtakım tehlikelerle karşılaşılabilir. Yine iç kulaktaki sıvının sızıntısına bağlı olarak total işitme kaybına kadar gidebilen işitme kayıplarına rastlanabilir. Buna perilenfatik fistül denir. 

Dalgıçları bekleyen bir tehlike daha var 
Uzun süre soğuk suda dalgıçlık yapan kişilerde dış kulak yolunun kemik bölümünde, yıllar içinde çok yavaş gelişen kemik büyümeleri (osteom, egzostos) olabilir. Bunlar sıklıkla kulak kirinin zor temizlenmesi gibi şikayetlere neden olabileceği gibi, ileri vakalarda işitme kaybı yapabilir. Dalma sırasında basınç altında kalan bir diğer organımız sinüs boşlukları ve sinüs yollarıdır. Aynen kulakta olduğu gibi, sinüs boşluklarını burun boşluğuna birleştiren ince kanallar ve delikler vardır. Aynı mekanizmayla bu bölgede oluşan ödem ve şişlik, sinüslerin havalanmasının bozulmasına ve sinüs mukozalarının ürettiği sıvı ile sinüs boşluklarının dolmasına neden olur. Biriken bu sıvılar, başlangıçta iltihabi bir karakteri olmamasına rağmen tedavi edilmeyen kişilerde enfekte olup akut sinüzit oluşumuna yol açar. Hasta şiddetli baş ağrıları, ateş, şiddetli yüz ağrısı, geniz akıntısı çekebilir. Bazen sinüs boşluklarında basınç o kadar şiddetli olur ki, dipte sinüs mukozasının bir bölümü kopup buradan şnorkelin içine gelebilir. Burun kanaması olabilir. Bu durumda çok fazla endişe etmeden bir KBB uzmanına gidilmesi gerekir. Derin deniz dalgıçlığı ya da su altı sporları yapacak kişilerin kulak-burun-boğaz açısından handikaplı olmamaları gerekir. Örneğin günlük hayatta burundan nefes alma problemi yaşayan kişilerde burunda kemik eğriliği, burun içi etlerde şişme, kronik sinüzit, kronik akıntılı kulak hastalığı, petülöz östaki borusu (Doğumsal östaki borusu bozukluğu.), kulak zarında delik olup olmadığı bir uzman hekim tarafından kontrol edilmelidir. 

Nasıl korunabiliriz? 
Sakınılması gereken durumların başında, akıntılı bir üst solunum yolu hastalığı geçiriyorken dalma eyleminde bulunmamak gelir. Bu durumda analjezik ve dekonjestanlar ile üst solunum yolundaki ödem ve şişlik giderilmelidir. Dalma Valsalva Manevrası (Burnu ve ağzı tıkayarak ağız içinde hapsedilen havayı östaki borusuna yani genze yollamaya çalışmak) yapılmalıdır. 

Tedavi seçenekleri nelerdir? 
Tedavi etkene yöneliktir. Üst solunum yollarında tıkanıklık yapan anatomik bozuklukların düzeltilmesi gerekir. Kulak zarındaki yırtık ya da delikler cerrahi olarak kapatılmalıdır. Osteom ve Egzositozun ileri durumlarda cerrahi olarak düzeltilmesi mümkündür. Eğer orta kulakta ani bir sıvı toplaması olmuşsa, lokal anestezi ile kulak zarının çizilmesi (miringotomi) çok rahatlatıcı olabilir. Eğer baş dönmesi yapan bir iç kulak fistülü düşünülüyorsa, hastalığın belli bir dönem düzelmesi beklendikten sonra şikayetlerin geçmemesi durumunda kulak ameliyatı (fistül ameliyatları) yapılabilir. Kişide östaki borusu diskfonksiyonu yatkınlığı varsa kulak zarına geçici olarak tüp takılabilir.

Bademcik ve geniz eti nedir?



Bademcik (tonsil) ve geniz eti (adenoid), dil kökü bademciği ile birlikte boğazdaki lenfoid doku halkasının parçalarıdır. Bağışıklık sisteminin elemanları olan B-lenfositlerinin üretiminde rol oynarlar. Tonsiller ve adenoid dokusu gebeliğin ilk aylarında oluşmaya başlar. Geniz eti doğumdan sonra çeşitli uyarılarla hızla büyür. Özellikle 4-5 yaşlarında maksimum büyüklüğe ulaşır. Sonra aktivasyonu azalır ve küçülmeye başlar. Bademcikler yaşamın ilk yıllarında daha önemlidir. Hava akımı yaratarak akciğerlere giden havanın filtre edilmesini sağlar. 

Boğaz enfeksiyonları ne gibi sorunlara yol açar? 
Normal hastalık belirtileri ateş, boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, baş ağrısı, halsizlik ve eklem ağrısıdır. Bademciklerin üzeri gri-beyaz enfekte materyalle kaplanabilir. Enfeksiyona farenjit de eklenebilir. Akut bademcik iltihabı çoğu zaman kolayca iyileşmesine rağmen komplikasyonlara da yol açabilir (bademcik yakınında apseleşme, boyun derin dokularına enfeksiyonun yayılması, kana bakterilerin karışması). Sık geçirilen boğaz enfeksiyonları sonrasında bademcik ve geniz eti dokularında büyüme görülebilir. Büyüklüğe bağlı olarak solunum yollarında oluşan tıkanıklık solunumu olumsuz yönde etkiler. Orta kulak havalanmasının bozulması orta kulak iltihabı ve işitme fonksiyonlarında kısmi bozulmaya yol açabilir. Ayrıca A grubu beta-hemolitik streptokoklara denen mikroplara karşı gelişen antikorlar diğer organlar (kalp, eklemler ve böbrekler) için de hastalık nedeni olabilmektedir. 

Çok sık tekrarlayan enfeksiyonlarda ne yapmalı? 
Bu durumda enfeksiyona zemin hazırlayan faktörler saptanmalıdır. Kış aylarında okul, yuva ve toplu çalışma yerleri enfeksiyonların sık geçirilmesine yol açabilir. Bağışıklık sisteminin zayıf olması da bir başka nedendir. Bu durumda bağışıklık sistemini güçlendirici ilaç tedavileri denenebilir. Bu çözümlerin yetersiz kaldığı durumlarda operasyon önerilir. 

Kronik boğaz kızarıklığı (farenjit) nedir? 
Bu sorunla karşılaşan kişilerin boğaz görünümü normalden daha kırmızıdır. Bunun nedeni, çoğu zaman boğaz mukozasının çevresel faktörlerle tahriş olmasıdır (sigara içilmesi veya içilen ortamda bulunulması, kimyasal madde buharlarının solunması, toz, alkol, ağız açık uyunması, alerjik reaksiyonlar). Bu durum boğaz mukozasının hafif düzeyde iltihabi reaksiyon göstermesine yol açar. Sinüzite bağlı geniz akıntısı da bu şikayete yol açmaktadır. Hastalarda boğazda kuruluk hissi, boğaz temizleme ihtiyacı, yabancı cisim hissi, bulantıya neden olabilen aşırı mukoza duyarlılığı, kuru öksürük şikayetleri görülebilir. 

Nasıl önlenir? 
Öncelikle tahrişe yol açan ortam iyileştirilir. Sigara içiliyorsa bırakılması önerilir. Alerji ve sinüzit varsa tedavi edilir. Ağız açık uyuma burun problemine bağlıysa tıkanıklık giderilir. Ancak kesin neden saptanırsa tedavide başarılı sonuç alınmaktadır. 

Bademcik ve geniz eti hangi durumlarda alınmalı? 
Bademciklerin bir çeşit operasyonla alınması ilk kez M.Ö. 3000 yıllarında uygulanmıştır. 1930’lu yıllarda ise çeşitli solunum yolu hastalıklarının tedavisi amacıyla bademciklerin alınması popüler bir yöntem haline gelmiştir. Ancak antibiyotiklerin geliştirilmesiyle operasyon daha sınırlı nedenlerle yapılır hale gelmiştir. Operasyon kararı dikkatli sorgulama ve muayene/tetkik sonucunda verilmektedir. Çünkü bazen hasta ve hasta yakınları şikayetleri abartarak anlatabilmektedir. Sık enfeksiyon nedeniyle okula gidememe ve işgücü kaybı problemi olan kişilerde, enfeksiyonun komplikasyona yol açması durumunda, bademcik ve geniz etinin solunuma engel olduğu gözlendiğinde, geniz eti büyümesine bağlı olarak kulak problemleri yaşandığında operasyon gereklidir. 
    Kesin ameliyat gerektiren durumlar nelerdir?
  • Bazı durumlar tartışmalı olsa da, aşağıdaki sorunlarda bademcikler ve geniz eti operasyonla alınmalıdır:
  • Sık tekrarlayan bademcik iltihabı
  • Yüksek ateşe bağlı konvülzyon (havale) yapan bademcik iltihabı,
  • Bademcik etrafında apse oluşumu
  • Difteri taşıyıcılığı
  • Solunumu ve yutmayı engelleyen büyüklükte bademcik ve geniz eti
  • Uyku apnesi
  • Bademciklerde tümör şüphesi
  • Büyük geniz etinin östaki tüpünü tıkaması veya orta kulağa bakteri geçişini arttırması nedeniyle orta kulakta sıvı birikimi veya tekrarlayan orta kulak iltihabına yol açması
  • Büyük geniz eti nedeniyle sinüzit gelişmesi
  • Çene yapısını bozan bademcik ve geniz eti büyümeleri

Bademcik ve geniz eti ameliyatı hangi yaşlarda yapılır? 
Geniz eti ve bademcik ameliyatı çoğunlukla çocukluk çağında yapılan bir işlemdir. Gerekli nedenler mevcutsa ve kişinin operasyon geçirmesine engel teşkil eden bir sağlık sorunu yoksa her yaş grubunda operasyon yapılabilir. Ancak çok zorunlu olmadıkça 4-5 yaş altındaki çocuklarda operasyon tercih edilmemektedir. 

Bademcik ve geniz eti operasyonu riskli midir? 
Riski oldukça düşük operasyonlardır. İstatistiklerde 15.000 operasyondan birinde anestezi ya da cerrahiye bağlı ciddi komplikasyon bildirilmiştir. Operasyon sonrası kanama en sık görülen komplikasyondur. Ciddi kanama 5/1000 vakada görülmüştür. Bağışıklık sisteminin operasyondan sonra bozulacağı yönündeki düşünceler, yapılan birçok çalışma sonucunda geçerliliğini yitirmiştir. Lenfositlerin bazı tiplerinin sayısında azalma saptanmış ancak bu durum klinik olarak soruna yol açmamıştır. Bademciklerin alınmasından sonra daha sık farenjit olunduğu yolunda inanış vardır. Ancak bademcikleri alınmış kişilerde farenjit olma sıklığı normal insanlardaki kadardır.

Meniere Sendromu


Meniere hastalığı şiddetli baş dönmesi, bulantı kusma, işitme kaybı, kulakta uğultu ve çınlama ile dolgunluk hissi ile karakterize bir hastalıktır. Özelliği krizler halinde gelmesidir. İlk kriz daima daha şiddetlidir ve uzun sürer. Her krizde eşlik eden uğultu ve çınlama ile birlikte işitme kaybı vardır. Krizler her defasında işitmeden biraz daha götürür.
Meniere hastalığının tipik özelliği olmasına karşın her olguda mutlak bunlar bir arada olmayabilir. Tanıda hekime en çok yardımcı olan hastanın verdiği anamnezdir. Bunun yanısıra tanıyı güçlendirecek ek testlerin de yapılmasında yarar vardır.
Kiz sırasında baş vuran hastaya ek testlerin hiç bir tanesinin yapılması mümkün değildir. Bu koşulda öncelik hastanın rahatlatılmasıdır. Genelde hastaneye yatırılarak uygulanan yatıştırıcı tedavi ile hastanın baş dönmeleri kontrol altına alındıktan sonra idame tedavisi için gerekli araştırmalar yapılabilir.
İşitme testi yerleşik Meniere hastalığında anlmlı bilgi verebilir. Buna ek olarak videonistagmografi ve VEMP testleri ile daha destekleyici bilgiler eld edilebilir. Elektrokohleografi de senelerdir Meniere Hastalığının tanısında yararlanılan tetkikler arasında yer almaktadır.
Meniere hastalığının tedavisinde ilaç tedavisi öncelikle tercih edilir.
Her ne kadar diyete (tuzu kısıtlaması, kafein ve sigaradan uzak kalmak) sıkı biçimde dikkat edilmesi şimdiye dek öenrilmekte isede son yapılan araştırmalarda tuz kısıtlamasının Meniere tedavisinde yeri olmadığı ve hatta fazla su tüketilmesinin işitme seviyelerini düzelttiği konusunda sonuçlar doğurmuştur.
Diüretikleri kriz dönemlerinde kullanmaktayız.
Vazodilatatör ilaçlardan yaygın biçimde yararlanmaktayız. Betahistin diklorur 24 mg 2×1 sık kullandığımız ilaçtır.
İlaç tedavisine yanıt alınamayan durumlardainvaziv tedavileri tercih etmekteyiz.
Orta kulağa kortizon ve gentamisin enjeksiyonları son yılların poüler tedavileridir.
Endolenfatik keseye yönelik ameliyatlarla Meniere hastalığının kontrolu %70-75 olguda mümkün olmaktadır.
Tüm bu tedavilerin etkin olamadığı durumlarda ise vestibüler siniri keserek % 96 oranında yanıt alınabilmektedir.

HAREKET HASTALIĞI VE DENİZ TUTMASI NEDİR?


Bazı insanlar denge problemlerini baş dönmesi olarak nitelendirirler. Çevrenin dönmediği bu denge bozukluğu bazen iç kulağa bağlı bir problemden dolayı ortaya çıkar. Bazı insanlar ise denge sağlamaktaki zorluklarını vertigo kelimesiyle açıklarlar. Bu kelime Latince “dönmek” fiilinden gelmektedir. Bu hastalar sıklıkla kendilerinin veya çevrenin döndüğünü söylerler. Vertigo çoğunlukla iç kulak probleminden kaynaklanır.
HAREKET HASTALIĞI VE DENİZ TUTMASI NEDİR?
Bazı insanlar uçağa bindiklerinde veya arabada bulantı hissederler, hatta bazen kusarlar. Bu duruma taşıt tutması denilir. Bir çok insan bu rahatsızlığı gemiye bindiği zaman çeker bu yüzden aynı olay olmasına rağmen buna deniz tutması denir. Deniz tutması sadece ufak bir rahatsızlıktır. Bunun dışında herhangi bir tıbbi bozukluğun ifadesi değildir. Ancak bazen yolcular bu rahatsızlıktan dolayı çok kısıtlanabilirler. Çok az bir kısmında da bu rahatsızlık yolculuk bitse dahi birkaç gün daha sürmektedir.
DENGE SİSTEMİNİN ANATOMİSİ
Baş dönmesi (Dizzines, vertigo) ve taşıt tutması denge sistemi ile ilgilidir. Uzay araştırmacıları bu duyguya uzaysal oriantasyon demektedirler. Denge sistemi iç kulaktadır ve beyine vücudun uzay içinde nerede olduğunu, pozisyonunun yönü, hangi yönde hareket ettiği ve dönüyor mu yoksa sakin durumda mı olduğunu bildirir. Denge duygunuz sinir sisteminin aşağıda belirtilen bölümleri arasındaki kompleks ilişkilerle sağlanmaktadır. İç kulak (aynı zamanda labirent adını da almaktadır.) hareketin yönünü yani dönüp dönmediğini, ileri veya geri, bir yandan diğer yana ve yukarı veya aşağıya doğru olduğunu belirler. Gözler vücudun uzay içindeki yerini (baş aşağı vs.) ve hareketin yönünü belirler.
Eklemlerde ve omurgada bulunan basınç reseptörleri vücudun hangi parçasının aşağıda olduğunu ve neresinin yere değdiğini belirler. Kaslardaki ve eklemlerdeki algılama reseptörleri vücudun hangi parçasının hareket ettiğini belirler. Merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) daha önceki dört sistemden gelen uyarıları işler ve sonuçta koordinasyonu sağlanmış bir algılama ortaya çıkar. Taşıt tutmasının bulguları ve baş dönmesi, merkezi sinir sistemine diğer dört sistemden birbirine zıt mesajlar geldiğinde ortaya çıkmaktadır. Örnek olarak fırtınalı bir günde uçağa bindiğinizi düşünün ve uçağınız hava akımlarından dolayı sallanmaktadır. Fakat gözleriniz bu hareketi algılamamaktadır. Çünkü bütün gördüğünüz uçağın içidir. Bunun sonucunda beyniniz birbiriyle uyuşmayan mesajlar almaktadır. Sizi bundan dolayı uçak tutabilir. Veya bir arabanın arka koltuğunda oturmuş kitap okuduğunuzu düşünün. İç kulağınız ve deri reseptörleriniz yolculuğun hareketini algılayacaktır. Ancak gözleriniz sadece kitabı görecektir. Bu nedenle sizi taşıt tutabilir. Gerçek bir tıbbi örnek vermek gerekirse bir darbeden dolayı yalnızca bir taraftaki iç kulağınızın hasarlandığını düşünün. Hasarlı iç kulak normal iç kulakla aynı mesajları göndermez. Bu beyine dönme eylemiyle ilgili yanlış bilgi verir. Kişi vertigodan veya dönüyormuş hissinden şikayetçi olabilir. Bazen bulantı da görülür.
HANGİ TIBBİ RAHATSIZLIKLAR BAŞ DÖNMESİNE NEDEN OLUR?
Dolaşım: Dolaşım bozuklukları baş dönmesinin en sık nedenleri arasındadır. Eğer beyniniz yeterince kan almazsa başınız dönmeye başlar. Hemen hemen herkes yatarken aniden ayağa kalktığında birkaç defa hissetmiştir, ancak bazı insanlar sık veya kronik nedenlerden ötürü baş dönmesi şikayetlerinde bulunurlar. Bu arterioskleroz (damar sertliği) dan dolayı olur. Bu rahatsızlık çoğunlukla yüksek tansiyon hastalarında, şeker hastalarında ve kan yağları yüksek olanlarda görülür. Bazen de kalp fonksiyonları yetersiz olanlarda veya kansızlık şikayeti olanlarda rastlanır. Bazı ilaçlar özellikle nikotin ve kafein beyne giden kan akımını azaltır. Dietteki çok miktarda tuz da kan akımının azalmasına neden olur. Bazen dolaşımında strese, sinirlenmeye veya gerginliğe bağlı olarak bazı bozukluklar olabilir. Eğer iç, kulak yeterince kan alamazsa daha özel bir baş dönmesi durumu olan vertigo ortaya çıkar. İç kulak kan dolaşımındaki değişikliklere çok hassastır. Bu yüzden beyin için bahsedilen zayıf kan dolaşımı durumlarının hepsi iç kulak için de geçerlidir.
Yaralanma: Kafatasında meydana gelen, iç kulağı da zedeleyen bir kırık sonrasında aşırı,kısıtlayıcı bir vertigoyla birlikte bulantı ve işitme kaybı gelişir. Baş dönmesi birkaç hafta sürer. Bu süre içinde normal taraf yavaş yavaş karşı tarafın fonksiyonlarını üstlenir.
Enfeksiyon: Virüslerden örneğin soğuk algınlığına neden olanlar iç kulağı ve onun beyinle olan sinir bağlantılarını etkileyebilirler. Bu kötü bir vertigoya neden olurken işitme genellikle etkilenmez. Buna rağmen bakteriler sonucunda oluşan enfeksiyonlarda hem denge hemde işitme fonksiyonlarının bozulmasına neden olur. Baş dönmesinin şiddeti ve iyileşme zamanı kırıklarda olduğu gibidir.
Allerji: Bazı insanlar allerjik oldukları besinlerle veya havadaki parçacıklarla karşılaştıklarında baş dönmesi veya vertigo ile karşılaşabilirler.
Nörolojik hastalıklar: Multipl Skleroz, sifiliz, tümör gibi sinir sistemini etkileyen hastalıklar dengenin bozulmasına neden olur. Bunlar nadir nedenler olmasına rağmen doktorunuz muayene sırasında bunları da düşünecektir.
ARAÇ TUTMASINA KARŞI NE YAPABİLİRİM?
Her zaman vücudunuzun hareketinin iç kulağınız ve gözleriniz tarafından aynı şekilde algılanabileceği bir yerde oturun. Örnek olarak arabanın ön tarafında oturup uzak manzaralara bakabilirsiniz veya geminin güvertesi ne çıkıp ufku izleyebilirsiniz yada uçakta cam kenarında oturup dışarıyı seyredebilirsiniz. Uçak yolculukların da hareketin en az olduğu kanat üstüne denk gelen koltukları tercih edin.
  • Eğer araba sizi tutuyorsa kitap okumayın yada zıt yöndeki koltuklara oturmayın.
  • Araç tutması olan bir başka yolcuyla konuşmayın veya onu izlemeyin.
  • Yolculuktan hemen önce yada yolculuk sırasında keskin kokulardan, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durun. Araştırmalar halk arasında yaygın olarak kullanılan formüllerin etkinliğini bilimsel olarak kanıtlayamamıştır.
  • Doktorunuz tarafından tavsiye edilen ilaçlardan birini yolculuğunuzdan önce alın. Bu ilaçlardan bazıları reçetesiz olarak da satın alınabilir. Sakinleştirici veya sinir sistemini etkileyen ilaçlar için doktorunuzun reçetesi gerekir. Bazıları hap veya fitil şeklindedir bazıları ise (scopolamine) kulak arkasına yapıştırılabilen bantlar şeklindedir.
  • Şunu hatırlayın: Baş dönmesi ve araç tutması olaylarının büyük çoğunluğu hafiftir ve kişi bunu kendi kendine tedavi edebilir. Ancak ağır veya giderek daha da ağırlaşan vakalar Kulak Burun Boğaz, denge ve sinir sistemi konusunda uzman bir doktor tarafından takip edilmelidir.
DOKTOR BAŞ DÖNMESİ İÇİN NE YAPAR?
Doktorunuz baş dönmesini tarif etmenizi isteyecektir. Bunun bir göz kararması mı yoksa bir hareket hissi mi olduğunu, ne kadar sürdüğünü, işitme kaybı veya bulantı ve kusma olup olmadığını soracaktır. Hangi durumların baş dönmesi oluşturduğu da sorulabilir. Genel durumunuz, ilaç alıp almadığınız, kafa travması, son zamanlarda geçirilmiş bir enfeksiyon, ve kulağınızla, sinir sisteminizle ilgili birçok soruya cevap vermek durumunda olabilirsiniz. Doktorunuz kulağınızı, burnunuzu ve boğazınızı muayene ettikten sonra sinir sistemiyle ilgili bazı testler yapacaktır. İç kulak hem işitme hem de dengeyle ilgili olduğu için dengedeki bir bozukluk işitmeyi de etkileyecek veya bunun tersi olacaktır. Bu nedenle doktorunuz işitme testi (odiogram) isteyebilir. Bazı durumlarda kafatasınızın röntgenini, tomografisini veya manyetik rezonans ile görüntülenmesini veya iç kulağınızı uyarmak için kullanılan sıcak veya soğuk sudan sonra göz hareketlerinizi izleyecek bir test (elektronistagmografi – ENG) isteyebilir. Bazı durumlarda da kalbinizin değerlendirilmesini veya bazı kan testlerini önerebilir. Her hasta için her test gerekmemektedir. Doktorunuzun kararı hangi testlerin gerekli olduğunu belirleyecektir. Benzer olarak önerilen tedavi de konulan teşhis ile ilişkili olacaktır.
BAŞ DÖNMESİNİ AZALTMAK İÇİN NE YAPABİLİRİM?
  • Ani pozisyon değişikliklerinden kaçının. Örnek olarak yatar durumdan aniden ayağa kalkmayın veya bir taraftan diğerine ani olarak dönmeyin.
  • Aşırı kafa hareketlerinden (özellikle yukarı bakmak) veya hızlı baş hareketlerinden kaçının.
  • Dolaşımı bozacak (nikotin, kafein ve tuz) ürünlerinin kullanımını azaltın.
  • Baş dönmenize neden olan stresden, sinirlilikden uzak durun ve allerjiniz olan maddelere maruz kalmamaya çalışın.
  • Baş dönmeniz olduğunda araba kullanmak tehlikeli alet kullanmak veya merdiven tırmanmak gibi zarar verebilecek aktivitelerden uzak durun.

Orta kulakta sıvı toplanması ve tüp tatbiki



  • Televizyonun sesini çok açıyor
  • İşitmediği için öğretmen onu ön sıraya oturttu
  • İsmini birkaç kez tekrarlatıyor
  • İlgisinin az olması nedeni ile öğretmeni ön sıraya oturttu
  • Kulağında dolgunluk hissettiğini ifade ediyor
  • Kulağında çıtırtı hissinden söz ediyor
  • Son zamanda sık sık kulak ağrısı ifade ediyor
Bu sözler özellikle yavrularımızla ailelerimizden sık işittiğimiz ifadelerdir. Sessiz başlayan, anne ve babanın genellikle geç farkına vardıkları kendisini işitme kaybı , kulaklarda tıkanıklık hissi ve bazen de ağrı ile gösteren rahatsızlık: SEKRETUAR OTİTİS MEDİA.
Burada miringotomi (kulak zarına küçük bir kesi yapılması) ve kulak zarına tüp tatbiki ile ilgili bazı bilgiler vereceğiz. Özellikle hastalığın gelişmesi ile yapılacak operasyon ve operasyon sonrası dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durulacaktır.
Burada verilen bilgiler hiçbir zaman tam olarak doktorunuzun hastayla ilgili bire bir değerlendirmesinin ve önerilerinin yerini alamaz.
İşitme mekanizması üç kısma ayrılır: dış, orta ve iç kulak bölümleri. Dış kulak, kulak kepçesi ve kısa bir kanal olan dış kulak yolundan oluşur. Bu kısım kulak zarı ile sonlanır. 2. bölüm olan orta kulakta üç adet kemikçik bulunur. Orta kulak boşluğu ile geniz arasında östaki borusu denilen bir tüp mevcuttur. Kulağın 3. kısmı olan iç kulakta ise salyangoz olarak isimlendirilen işitme organı bulunur.
Normalde orta kulak boşluğunda hava bulunur. Bu durum kulak sağlığı ve işitme mekanizmasının düzenli çalışabilmesi için gereklidir. Dış ortam ve orta kulak arasındaki hava basıncı normalde birbirine eşit olmalıdır. Bunu da östaki borusu sağlar.
Üst solunum yolu enfeksiyonları östaki borusunu da etkileyerek tıkanıklığa yol açabilir. Sonuçta orta kulakta negatif bir basınç meydana gelir. Dış ortamdaki hava basıncının nisbi olarak fazla olması nedeni ile kulak zarı orta kulak boşluğuna doğru çekilir. Bu olay orta kulakta dolgunluk hissi ve işitme azlığına, zaman zaman da ağrıya neden olur.
Sonuçta orta kulakta sıvı birikim ile karşılaşılır. Tekrarlayan enfeksiyonlar, östaki borusu ve orta kulak döşemesinde (mukozasında) bazı değişiklikler oluşturur. Normal yapısını kaybeden bu mukozadan koyu kıvamlı bir sıvı salgısı başlar. Bu durum kendisini kulak zarında bazı değişikliklerle gösterir. Orta kulakta yerleşen sıvının oluşturduğu kitle etkisi işitme iletiminin engellenmesine yol açar. Sonuçta hafif-orta derecede bir işitme kaybı ile karşılaşılır. Bunu odyolojik inceleme ile göstermek mümkündür.
 
Orta kulaktaki sıvı salgısı ve birikimi bu aşamada engellenemediği takdirde, kısır bir döngü başlayarak, sorun gelecekte tedavisi zor bir duruma gelebilir. Mastoid kemiği etkisi altına alabilir ve hatta iç kulak bile bu değişikliklerden etkilenebilir. Çocuklardaki östaki borusunun daha kısa ve düz olması, sekretuar otitis medianın bu yaş gurubunda daha sık görülmesinin önemli bir nedenidir.
Medikal (ilaç tedavisi) tedaviye yanıt vermeyen, birkaç aydır devam eden inatçı olgularda, miringotomi adı verilen kulak zarının insizyonu (kesisi) operasyonu uygulanır. Genellikle buna impedansmetrik ve odyolojik incelemeler ve kulak zarının otoskopik ve mikroskopik muayeneleri ile değerlendirilmesi sonucu karar verilir.
Kulak zarında oluşturulan bu açıklığın uzun süre devam edebilmesi için milimetrik boyutlardaki havalandırma (ventilasyon) tüpü takılır. Tüp dış kulak yolu ve orta kulak arasındaki hava değişimini sağlayarak östaki borusunun görevini üstlenir ve aynı zamanda orta kulakta yerleşen sıvıların drenajına yardımcı olur. Tüpün varlığı hasta tarafından hissedilmez ve yerinden oynatılamaz. Tüpler değişik materyallerden yapılmaktadır. En sık kullanılanları polietilen, silikon, teflon ya da metal (titanyum, altın, çelik) malzemeden yapılmışlardır.
Tüp takıldıktan sonra kulaktaki dolgunluk hissi hızla kaybolur. İşitme normal seviyeye ulaşır. Tüpün en az altı ay süresince yerinde kalması istenir. Ancak takılan tüpün cinsi ve özelliklerine göre tüpün kulakta kalış süresi değişkenlik gösterir. Bazı tüpler ortalama 6-8 ay içinde kendiliğinden zar tarafından dış kulak yoluna atılırken, bazılarının hekim tarafından çıkarılması gerekir. Tüpün atılması hasta veya hasta yakınları tarafından farkedilebileceği gibi rutin takiplerde hekim tarafından da gözlenebilir. Hastanın ve hastalığın özelliklerine göre kulak zarına takılacak ventilasyon tüpü çeşidi değişiklikler gösterir. Tekrarlayan veya ilerlemiş hastalıklarda kulak zarında daha uzun süre kalabilen tüpler tercih edilir.
Bazı durumlarda, inatçı olgularda, hastalığın tekrar etmesi ve yeniden tüp takılması söz konusu olabilir. Tekrarlayan uygulamaların sonuç vermemesi halinde ise çok nadiren mastoidektomi adı verilen daha geniş çaplı girişimler gerekebilir.
Tüp tatbikinden sonra 1,5-2 ay ara ile kontrol muayeneleri öneririz. Operasyondan sonraki günlerde tüp takılan kulakta akıntı ve bir miktar kan gelmesi gözlenebilir. Akıntı özellikle mastoid hücrelerin içini dolduran sıvının dışarı çıkması sonucu olabileceği gibi orta kulak mukozasının inatçı salgısından da kaynaklanabilir. Çok nadir olarak tüpün varlığına karşı reaksiyoner olarak gelişen bir sıvı olabilir. Bu durumda yakın takip ve uygun tedavi sorunu çözecektir.
Tüp takılan hastaların işlem uygulandıktan sonra tüp atılana kadar kulağını sudan koruması gerekir. Dış kulak yoluna yerleştirilen silikon tıkaçlarla bu gerçekleştirilebilir. Yüzme sırasında ayrıca bone takılması daha da etkili koruma sağlayabilir.